skip to Main Content

Kişisel Gelişimin Anahtarı: Kaçmak!

“Yahu nerelerdesin sen?” diyen okurlarım olacaktır. Malum, uzun zaman oldu buraya yazmayalı. İlk bu soruya cevap vermek istiyorum:

-Kaçıyordum!

Evet, her zaman yaptığım gibi, düzenin gerektirdiği(!) ama benim istemediğim bir takım sorumluluklardan kaçıyordum. Ya da kendimi geliştiriyordum mu demeliydim? Nasıl olduğundan bahsedeceğim. Dikkatli okuyanlar için burada yeni ve etkili bir hayat görüşü yatıyor olabilir. Görüş tabii, dayatma değil. Yapacak bir şey yok, demektense şıkları görmeyi yeğlerim. Bu yazıda da amacım, kişisel gelişimin B şıkkını göstermek.

Kaçmak İnsanı Nasıl Geliştirir?

Kaçmanın güzel yanı nedir biliyor musunuz?

Yanıt, yeni yollar keşfetmek.

Yeni yollar keşfetmenin güzel yanı ise gideceğin yolu seçebilme lüksüne sahip olmaktır.

Felsefeyi veya tıraşı kesip açıklıyorum:

İçinde bulunduğumuz düzenin bir takım gereklilikleri var. Bunlar genellikle bize toplum öğretisi olarak kodlandı. Akademik başarı, iş hayatında rahat etmemizi sağlayacaktı. Ekonomik özgürlük ve daha insani şartlar altında yaşamak için belirli üniversitelerin belirli bölümlerinden mezun olabilme durumunu iyice kutsallaştırdık.

Kaçanlarımız hariç tabii!

İlkokulda/ortaokulda liseye geçiş sınavına harıl harıl çalışan arkadaşlarım vardı. Kendim için çalışkan demek istemiyorum, notları yüksek bir öğrenci olarak aynı performans benden de bekleniyordu.

Çevremin bu beklentisini karşılamak benim için imkansız görünüyordu. Hafta içi okula gittiğim yetmiyormuş gibi, hafta sonları da dershaneye gitmek mi? Deli saçması! Birileriyle etkileşimde olmak yerine saatlerce odaya kapanıp ders çalışmak mı? Bu bir çılgınlık! Gerçekten halen daha aklım almıyor. Gençler buna nasıl katlanıyorlar?

Nitekim ben düzenin dayattığı bu yükten kaçmayı tercih ettim.

  • Dershaneye gitmek yerine evde resim çizdim.
  • Elektronik eşyalardan küçük icatlar yaptım.
  • Odama ses sistemi yaptım.
  • Balık tuttum.
  • Kompozisyonlar yazdım.
  • Blog siteleri kurdum.
  • Şiirler, denemeler yazdım.
  • Bol bol flört ettim, yeni insanlar tanıdım.

Anlayacağınız, liseye geçiş sınavına hazırlanan arkadaşlarım gibi ben de zamanımı değerlendirmeye çalışıyordum. Onlar için zamanı iyi değerlendirmenin yolu, geleceğe yatırım yapmaktı. Benim için de zamanı en iyi değerlendirmenin yolu, hazları ertelemeden yaşamaktı. Yukarıda maddelerle belirttiğim aktivitelerimin tamamı benim için iyi birer hazdı.

Buraya kadar anlattıklarımla “rahat, gevşek” gibi sıfatlara şayan görünüyor olduğumun farkındayım. Durun durun, tam olarak öyle değil! Birileri gelecekte ne kadar rahat etmek istiyorsa aynı şekilde ben de gelecekte hazlarımı sürdürebilmek istiyordum. Aptal olmayan herkes gibi ben de ne ekersem onu biçeceğimi biliyordum elbette. Dolayısıyla ben de hayatı ciddiye alıyor, ben de geleceğe dair B planları kuruyordum.

Buradaki anahtar kelime veya fark, “B planı“dır. Akıllı bir çocuk için liseye geçiş sınavından kaçmak, B planını gerektirir. Hatta C, D, E planlarını da gerektirebilir.

Benim, A planı dışındaki planlarım şunlardı:

B) Elektrik-elektronik bölümü okumak.
C) Güzel sanatlar lisesine gitmek.
D) Herhangi bir okulda devam edip ileride kafe açmak.

Bu seçeneklerden en ergencesi, –hep beraber söylüyoruz– “🎤kafe açmaaaaa” hayaliydi. Bu hayal, her 10 ergenden 9’unun aklına gelmiştir 🙂 Bakın, şuradaki yazımda da bahsetmiştim > Her Ergenin Ortak Hayalidir Kafe Açmak

Tartışmasız en mantıklı seçenek, güzel sanatlar lisesine gitmekti. Elbette, kendi vasıflarıma ve kişiliğime göre en mantıklısı olduğunu iddia ediyorum.

En lüzumsuzu ise elektrik-elektronik bölümü okumaktı. Bilin bakalım hangisini seçtim?

Vizyon yetersizliğinin etkisiyle –çünkü resim çizerek para mı kazanılırmış?– elektrik-elektronik bölümüne kayıt oldum. Benim için çok kolay bir bölümdü. Arkadaşlarım havyayı, lehimi yeni öğrenirken ben o aşamaları kendi kendime öğrenip geçmiştim zaten. Her neyse, liseden bölüm birincisi mezun oldum.

Tahmin edersiniz, üniversite geçiş sınavına da hazırlanmadım. Dikey geçiş hakkımı kullanıp Akdeniz Üniversitesi Biyomedikal Cihaz Teknolojileri bölümüne başladım. Bu blog sitesinde sık sık bahetmişimdir; çok küçük yaştan itibaren ticarete, alım-satıma ilgim vardı. Üniversitede öğrenciyken cep telefonu aksesuarları satan büyük bir dükkanda part-time satış danışmanı olarak işe başladım. Çalışma isteğim mecburiyetten değil, tamamen gönüllü bir istekti.

Öte yandan blog yazmaya da devam ediyordum. Okuduğum kitapları, satış-pazarlama teknikleri içeren kitaplarla değiştirmeye başladım. Hem aktif iş dünyasında olmak hem de bu alanda kitaplar okumak bir miktar teknik öğrenmemle birlikte, bir miktar da yeni teknikler türetmemi sağladı.

Ve tüm bunları birileriyle paylaşabilmek için satış, pazarlama, iş dünyası konulu blog sitesi açtım. Bu site, (hizliadam.com) üniversite öğrencisiyken açtığım amatör blog sitesinin, profesyonel formdaki devamıdır aslında.

Buraya kadar anlattıklarımda hep bir kaçış hissediyor musunuz? Büyüklerin gösterdiği, çoğu insanın gitmeyi tercih ettiği yoldan gitmek yerine tamamen hazlarımın peşinden gittim. Öyle ya satış danışmanlığı yapmak bile benim için haz verici olmasıyla tercih sebebiydi.

Lafı çok uzatıp sizi sıkmak istemiyorum. Genel olarak kaçış sebebimi ve tarzımı anlatabildiğimi düşünüyorum.

Mezun olduğumda elimde kontrol kalemiyle hastaneleri dolaşma fikri de hiç sıcak gelmeyince mağazacılığa yöneldim. Bakın, mesleğimin sıkıcı olduğunu düşünerek, onu icra etmeyerek halen daha kaçıyorum.

Mağazacılıkta kariyer edindim, yönetici oldum vs derken önüme diploma engeli çıkmaya başladı. Ön lisans diplomasının yeterli olmadığı pozsiyonlara yükselebilme fırsatım, yalnızca bir kağıt parçası tarafından engelleniyordu. Ben de tuttum hiç çalışmadan bitirebileceğim bir bölüm olan işletme bölümünü okudum. Sınav gününden bir gün önce çalışmalarımı saymazsak neredeyse hiç çalışmadan onur belgesi bile aldım. İşletme bizim işimiz 🙂

Tüm bunlar olurken blog yazmaya devam ediyor muydum? Hazlarımı sürdürmek istediğime göre, elbette devam ediyordum. Yazılarım, önerilerim, yöntemlerim dikkat çekmeye başladıkça farklı sektörlerden iş teklifleri aldım.

Buraları da hızlı atlıyorum…

Sonuç olarak, 3 yıl önce bir firmada tam zamanlı içerik yazarı oldum. Yani kariyerime farklı bir alanda devam etmeye başladım. Sadece blog değil; reklam metinleri, senaryolar, mail içerikleri gibi, bir firmanın yazıyla iletişim kurduğu tüm alanlarda aktif rol oynadım.

Ağırlıklı olarak içerik pazarlamasına yönelik içerikler üretmekten sıkıldığımda ise hizliadam.com takipçilerini sütten kesmiş oldum. Uzun zamandır nerelerdesin, diyen okurlarıma “kaçıyorum” demiştim ya. İşte bundan bahsediyordum. Birikimlerim 200-300 blog yazısı yazmamı sağladı. Bu yazılardan istifa eden insanlar oldu. Blog sitemi takibe alan abonelerim oldu. Sonuç olarak, onlara-size-sana karşı sorumluluklarım da oluşmaya başladı. Nasıl ki beğendeğim bloggerların yeni yazılar yazmasını bekliyorsam, benim kalemimi beğenen okurlar da yeni yazılar bekliyor. Bense bu alanda içerik üretmekten sıkıldığımı söyleyerek kaçıyorum.

Nereye Kaçıyorsun?

Yok hayır, bu bir veda yazısı değil.

hizliadam.com’a kendi konseptine uygun içerikler girmeye devam edeceğim ama paylaşım sıklığı eskisi kadar yoğun olmayacak. Yaşayacağım, tecrübe edineceğim ve yine okurlara faydalı olabileceğine inandığım bir şeyler karaladığımda burada paylaşacağım. Tıpkı şu an okuduğunuz yazı gibi, yalnızca faydalı olduğuna inandığım yazılarımı paylaşmaya devam edeceğim.

Gelelim, son zamanlarda nasıl ve nereye doğru kaçtığıma…

Son bir yıldır edebi içeriklere ilgim arttı. Şarkı sözü yazmaya başladım. Hatta yazdığım şarkı sözlerinden birini Türkiye’nin en büyük müzik şirketlerinden birine sattım. Yine hepimizin tanıdığı sanatçılardan biri tarafından seslendirilecek. Şimdilik tüm detayları yazmıyorum. Eser yayınlandığı zaman detayları paylaşacağım.

Şarkı sözü yazmanın yanında, bir de roman yazmaya başladım. O romanı belki de hiçbir zaman kitap haline getirip yayınlamayacağım. Belki de yayınlarım. “Kitap Yazmak Yerine Blog Yazdım Hayatım Değişti” başlıklı yazımı okuyanlar bilirler; daha önce de kitap yazıp yarım bırakmışlığım vardır. Şimdilik başka yöne kaçıyorum.

Beste dedik, roman dedik… Heh, bir de iş dünyasından uzak, tamamen düşünce yazılarımın olduğu yeni bir blog sitesi açtım > www.miskinadam.com 

MiskinAdam’da vaatkar bir tutumda değilim. Okuduğunuz her yazının mutlaka fayda sağlama amacıyla yazılmadığını bilmenizi isterim. Orası daha çok sohbet tadında, sansürsüz düşünce yazıları içeren bir blog. Deneme yazılarını sevenler için ilgi çekici olabilir.

MiskinAdam’ı açma sebebim, HızlıAdam’dan kaçmaktı. Dediğim gibi, yazmak benim için bir haz ama iş dünyasıyla ilgili yazmaktan sıkılmıştım. Ne yalan söyleyeyim, MiskinAdam’da da işler hiç fena gitmiyor. Ben yine kaçarken kendimce iyi bir şey mi yaptım acaba? 😉

Son başlıkla konuyu toparlayalım:

Kişisel Gelişim Nedir ki?

Kişisel gelişim, bireyin ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlarını kendi başına çözebilme yetisindeki gelişimin ifadesidir.

Türkiye gibi ülkelerde en büyük kaygılar, ekonomi temellidir. Dolayısıyla kişisel gelişimimizi en çok da ekonomik özgürlük yaratmaya yönelik gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Aynı şekilde ekonomik özgürlüğe kavuşmuş olmayı bir başarı olarak görüyoruz. Eğer böyle bakacaksak şunu söyleyebilirim: Ben, kaçarak kendimi geliştirdiğime inanıyorum.

Fakirin karnı doyunca sırtı üşür, demiş atalarımız.  Daha çok IQ ile ilgili olan ekonomi kısmını hallettiysek EQ ile ilgili olan duygusal gelişim kısmına gelelim. Az önce bahsettiğim şarkı sözlerini psikolojik bunalımdayken yazdığımı bilmenizi isterim. O sıralar evi terk etmek üzereydim. Bakın yine bir kaçış planı vardı işin içinde.

Hayatım boyunca kaçtım. Kaçtıkça ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan şartlarımın her geçen gün iyileştiğini gördüm. Şimdi buna “sevdiğin işi yapmanın önemi” diyebiliriz. Böyle yorumlarsak da haklıyız ama önemli bir detayı gözden kaçırmış oluruz.

Bizler sevdiğimiz işlerin peşinden gidebilecek özgürlüğe sahip miyiz?

  • Ailemiz bu imkanı bize sunuyor mu?
  • Çevremiz bize neyi öğütlüyor?
  • Eğitim sistemimiz buna uygun mu?
  • Ekonomik kaygılarımız yok mu?
  • Düzen bizi nereye sürüklüyor?

İşte tüm bunların yanıtını düşündüğümüzde, sevdiğimiz işlerin peşinden gitmeyi, sevmediğimiz işlerden kaçmak olarak da tanımlayabiliriz değil mi? Öyle ya toplum/düzen bize bir yol haritası dayatmış durumda ama biz onu uygulamak yerine B, C, D planları arıyorsak aslında A’dan kaçmış oluyoruz.

A planından kaçmak her zaman doğrudur, demiyorum. Kendimizi tanımalı ve bizi neyin mutlu edeceğini, hangi yolda kendimizi daha iyi geliştirebileceğimizi keşfetmemiz lazım. Eğer bu keşif, A planından kaçmayı gerektiriyorsa hepinizi kişisel gelişim adına kaçmaya davet ediyorum.

Kaçmak, kişisel gelişimin anahtarıdır; anahtarlarından biridir.

HızlıAdam | İş Konulu Niş Blog
Kişisel Gelişim kategori yazısı.

14 Yorum
  1. Bünyamin bu içerikle sen kendi içinde bulunduğun fiziksel ve ruhsal yönlerden kendini tamamlayabilmemin adı kaçmak olmuş. İçeriği okurken toplum olarak hemen hemen hepimizin sorununun aynı olduğunu farkettim lakin bazılarımız senin gibi farkındalıklar oluşturarak hayatlarına yön verebiliyorlar. Emeğine sağlık…

    1. Evet evet, normalde “kaçmak” olumlu bir davranış olarak görülmez. Sonuçları olumlu olan bir sürece “kaçış” deyince çelişki oluşuyor. Bu da içerik yazarı olmanın bir getirisi. Bu sürecin adını “kaçmak” koymasaydım, konu bu kadar ilgi çekici olmayabilirdi. Öte yandan, bize dayatılan genel kişisel gelişim sürecinden kaçıp kendi kişisel gelişim sürecimizi yaratmamız gerektiğini vurgulamak istedim. Yani buradaki “kaçmak” kelimesi yalnızca dikkat çekmek için değil, bir bakıma doğru olduğu için var. Yorumun için teşekkür ederim @Tuncay

  2. Kaçarak kalmak diye bir kavram varsa eğer sizin yazdıklarınız buna işaret etti okurken. Katlanılabilir yeknesaklık için kimilerine sadece kaçabilme fikri bile yeter. Kimisi küçük kaçışlar/ kaçamaklarla idare eder. Bir de harbi kaçanlar var, işte onlar gıpta ettiklerimiz oluyor. Hangisi en doğru? Doğru herkese göre değişiyor bazen.

    Üretken, sanata yatkın ya da sadece sade ve duru kalmayı yeğleyenler illa ki kaçacak. Şu veya bu şekilde… Bir blog yazarı olarak, küçük kaçış planı üzerinde kafa yorarken iyi oldu bu yazınızı okumak.

    Kaçmak iyidir, dur dur nereye kadar:)

    1. Güzel özetledin 👏🏻 İçerisinde bulunduğumuz düzen, herkesi, yeteneklerini keşfetmemiş bireyler olarak görüyor. Bu nedenle, herkese genel bir yol haritası sunuyor. İşte, şunları şunları yaparsan (mesela akademik hayatında başarılı olursan) şöyle şöyle meyveler toplarsın, diyor. Esasen yeteneklerini, ilgi alanlarını keşfetmiş insanlar için bu genel yol haritası yeterince verimli çalışmayabiliyor. Genellikle sanatçılarda veya sanatla ilgilenenlerde, kalıpların dışına çıkma eğilimi görüyorum. Bu bir kaçıştır. Toplum öğretisinden, düzenden kaçış. Ki bunu başarabildikleri için sanatçı olabiliyorlar sanırım. Ben yine de konuyu sanatla sınırlandırmak istemiyorum. Birileri çok iyi bir boya ustası olabileceğine inanıyorsa, örnek veriyorum, yarın bir gün “duvarları konuşturan insan” gibi isimlere layık görülecekse tam olarak yapması gereken, duvarları boyamaya başlamak olmalıdır. Kendisine dayatılan (daha faydalı olduğuna inanılan) sistematik süreçten kaçmalıdır.

  3. İçeriğinizi soluksuz okudum. Kaynak niteliğinde bir içerik olmuş. Başarılar dilerim 😊

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yeni yorumları e-posta aracılığıyla bana bildir. Ayrıca yorum yapmadan da abone olabilirsiniz.

Back To Top